NİMES’DE GÖRÜLMESİ GEREKEN BEŞ YER

Kurucu Jean Bousquet’nin doğduğu, Cacharel’in yaklaşık elli sene önce gelenekselliği ve çağdaş tasarımı birleştirmesiyle hayat bulduğu yer, Fransa’nın en köklü şehirlerinden biri, işte Nîmes!

Cathedrale Notre-Dame-Et-Saint-Castor de Nimes, bir kısmı Romanesk ve bir kısmı Gotik tarzda inşa edilen katedral, hala ilk halindeki görünümünü koruyor. Ayrıca, 17. yüzyıldan kalma barok tarzda detaylara da yer veriliyor. Katedral, Nimes şehrinin kalbi olarak biliniyor ve burayı merkez alarak birçok yeri görme imkanı sağlıyor.

Jardins De La Fontaine, 18. ve 19. yüzyılda tamamlanan bahçesiyle Fransa’nın en güzel örneklerden biri. Anıtsal merdivenlerinin ve barok heykellerinin etkisiyle zamanda yolculuk yapma etkisine sahip. La Fontaine Bahçeleri’nde, yeşillerin arasında renkli çiçeklere yer verilerek, tüm renk paletleri bir araya getiriliyor.

Arènes de Nîmes, kentin baş sembolleri arasında yer alıyor. Romalılar zamanından kalma amfi tiyatronun yapılış tarihi kesin olarak bilinmiyor. Antik zamanlardan kalma büyük bir gladyatör okulu olan bu arena, günümüzde çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapıyor.

La Maison Carrée, Roma İmparatorluğu döneminde inşa edilip günümüze dek en iyi korunmuş tapınaklardan biri. Bu antik tapınak, yüksek sütunları kadar, üzerindeki gül formları ve dekoratif detaylarıyla da dikkat çekiyor. Roma dönemine uzanan özenle korunmuş tarihiyle sizi büyülemeye hazır!

Le Spot, olarak adlandırılan Nimes’in en renkli sokağı, sanatçılar tarafından yaşayan resimlere dönüşüyor. Nîmes’in taş rengi tonları, adeta rengarenk tarihi yapılara köprü görevi görüyor.